Tam Bir Akdenizli Malta Adası
Makale

Tam Bir Akdenizli Malta Adası

Hiçbir yere benzemeyen ve bir o kadar tanıdık gelen bir Avrupalı. Akdeniz’in ortasında Tunus ile Sicilya arasında binlerce yıllık geçmişin izlerini üzerinde taşıyan bir takımadalar ülkesi Malta’dan bahsediyorum. Takımadaların en büyüğü Malta, 2. sırada Gozo Adası ve Comino geliyor.

Yazı: Şenay AKKURT
Fotoğraflar: Murat TÜRKBIKMAZ

 Dünyaya Malta Şövalyeleri olarak nam salmış, Hristiyanlığın yayılması için çalışan Hospitalier Tarikatının askeri kolu olan ve  farklı ülkelerden gelen şövalyeler; adada hayat kurmuş, adanın korunmasında rol oynamış ve şehirlerin kurulumundan yaşam tarzına kadar geniş bir alanda çok etkili olmuşlar.

Malta tam bir melez ülke. Dili, tarihi, yemekleri, gündelik hayatı, sokakları ve evleriyle özgün bir ülke olarak yoluna devam ediyor. Nasıl mı? Avrupa Birliği üyesi ve para birimi Euro ama direksiyon sağda ve trafik sağdan akıyor. Elektrik prizleri İngilizler gibi 3 dişli, sokaklarda kırmızı telefon kulübeleri ve posta kutuları var. Bu İngiliz esintisi, Malta sokaklarında tam bir zıtlığa neden oluyor. İngiliz hâkimiyeti sonrasında İngilizce ana dilleri olmuş neredeyse. Zaten dünyada en çok İngilizce dil okulu olan ülkelerin başında geliyor. Dil okulları en önemli gelir kaynaklarından biri. Ve bir diğeri tabi ki turizm…

Aslında ana dilleri Maltaca. Bu dilin içinde Arapça, İtalyanca ve  Fransızca dokunuşlar var. Yaşam tarzıyla tam bir Akdenizli; sakin, yavaş, bol siestalı (İspanyolca öğlen uykusu)… Maltalılar neşeli, sıcak ve konuşkan insanlar. Yemeklerde Arap mutfağı da var İtalyan da ve elbette bolca deniz mahsulü ve balık da var. Dindar bir halk; sokaklarda ve  binaların üzerindeki dini heykelleri ve çanları çalıp duran kiliseleriyle bunu her yerde görmek mümkün.

Sarı taştan evleri, renkli ahşap cumbaları, uzun ahşap balkonları, muhteşem renkli ahşap kapıları ve ilginç kapı tokmakları ile eski kent sokakları insanı fotoğraf çekme çılgınlığına sürüklüyor. Özellikle eski kentlerinin sokakları çok keyifli. Valletta benim en sevdiğim yer oldu, ardından Birgu ve Mdina diye devam edebilirim...

Valletta 

Malta gezimde açık ara en sevdiğim yer Malta Adası’nın başkenti Valletta oldu. İki tarafı liman olan bu eski kent, 12 paralel caddeden oluşuyor. Upuzun yokuşlu caddelerin iki yanında, sarı taştan ahşap cumbalı ve ahşap kapılı evleri ile çok etkileyici. İnişli çıkışlı bu kentin paralel caddelerini kesen merdivenli sokaklar da Valletta’ya ayrı bir renk katıyor. Merdivenlere atılmış masa - sandalyeler ve akşamüzerlerinde yanan ampullerin aydınlattığı sokaklarda hava kararınca canlı müzik başlıyor. Binaların köşelerinde dini ya da şövalyelere dair heykeller bulunuyor. Valletta’nın büyük limanı pek çok ‘cruise’ gemisini ağırlıyor. Bu limandan karşı kıyılardaki ‘3 Şehir’e (Three Cities), geleneksel motorlu ahşap tekneler olan Daysalar ile geçiş yapılıyor. Valletta’dan Akdeniz’e açılan limana bakan Barakka Gardens’ta öğlen ve öğleden sonra 4’te top atışı töreni yapılıyor.

Valletta’da görülmesi gereken bence iki önemli yer var: Biri Manoel Tiyatrosu. Burası Avrupa’nın en eski ve hala aktif olan ilk üç tiyatrosundan biri. Bu küçük tiyatro 1700’lerde inşa edilmiş. Sahnesi, perdeleri, locaları ve kadife sandalyeleri ile muhteşem bir iç mimaride. 

Bugün Barok müzik konserleri veriliyor ve tiyatro oyunu sergileniyor.

Diğer önemli cazibe noktası ise St John’s Co-Cathedral. Sıradan sade bir bina görünümündeki katedralin içi bambaşka bir dünya sunuyor. 24 ayar altın kaplama ahşap el oyması duvarlar ve tavanlar ile şövalyelerin zenginliği içeri gizlenmiş. Yerlerde renkli mermerlerle katedralin zemininde yatan 400 kadar şövalyenin mezarını gösteren dikdörtgen imgeler var. Üzerlerinde isimler ve bilgiler yazılı. Ve katedralde ünlü İtalyan Ressam Carravaccio’ya ait iki yağlıboya tablo ayrı bir salonda sergileniyor. Katedralin içinde İspanyol, Portekiz gibi farklı ülkelerden gelen şövalyelerin üstatları için ayrı şapeller yapılmış. Büyük Üstatlar Sarayı da turistlerin uğrak yerlerinden.

Gozo Adası Gezilecek Yerler 

Gozo’ya geçiş Malta’dan feribotla 25 dakika sürüyor. Sonrasında tuk tuk kiralayarak gezebilirsiniz ya da taksi kullanabilirsiniz. Yürümek için ada çok büyük. 

Gozo’da görülmesi gereken yerlerin başında Gigantija Tapınağı geliyor. Unesco Kültür Mirası Listesi’ndeki bu binlerce yıllık anıt hala ayakta. Tarihteki bilinen en eski tapınak olarak tanımlanan Gigantija’nın ününü Göbeklitepe ikinci sıraya geriletse de önemini değiştirmiyor elbette. Tapınakların inşasındaki çok büyük ve ağır taşların nasıl oralara taşınıp inşa edildiğini çözemeyen eski adalıların inancına göre bunu devler yapmış.

Gozo Adası’na Kalipso’nun Adası da deniyor. Yunan mitolojisindeki Deniz Tanrıçası Kalipso, diğer tanrılardan uzakta, Akdeniz’in ortasında bilinmeyen bir adada yaşıyormuş. Onun Gozo olduğu düşünülüyor. Homeros’un Odessa Destanı’nda anlatıldığına göre denizde yolunu kaybeden Odeysseus bu adaya düşer ve Kalipso onu esir alır. Yedi yıl bu adada esir kalır. Kalipso’nun Mağarası denen mağarayı görmek isterseniz kırmızı kumlu plajı ile ünlü Ramla Bay yakınlarındaymış. Ben göremedim ama plaj hiç fena değildi.

Gozo’nun popüler olmasının bir başka nedeni; Akdeniz’in dalgalarının, adanın doğal taşı olan kireçtaşından kayaları aşındırması ile oluşan Azur Penceresi’nin Game of Thrones dizisinde kullanılması (ki bugün yıkılmış durumda). Aslında Malta Adası pek çok filme dekor olmuş bir ülke. 

Blue Lagoon ile ünlü Comino Adası’na da sürat tekneleri ile geçiş Gozo’dan yapılıyor. 

Özellikle beyaz kumlu turkuaz sularında yüzmek isteyen turist akınında denize giremeyebilirsiniz. Ama illa de görmek isteyenler için sabah erken saatleri öneririm.

Katakomb

Malta çok sayıda yeraltı mezarına ev sahipliği yapıyor. Özellikle Rabat bölgesinde çeşitli ve çok sayıda Katakomb yani yeraltı mezar kompleksleri var. İçlerinde törenler, ibadetlerin de yapıldığı taştan oyulmuş mezarlarda şapeller de varmış. Özellikle Unesco Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Hypogeum of Hal- Saflieni oldukça dikkat çeken bir yer altı tapınağı ve 

mezar kompleksi. Neolotik Çağ’dan bugüne gelen, 7000 kadar ölünün gömüldüğü mezar buluntusu ve yer altı tapınağını görmek için aylar öncesinden bilet alınması gerekiyor. Rehber eşliğindeki küçük gruplar sırayla içeride gezebiliyor.

MDina

Malta’nın neredeyse ortasında bulunan, Arap hâkimiyeti zamanındaki eski başkenti MDina, korunma amaçlı ‘kale kent’ şeklinde inşa edilmiş. Deprem görmüş, sonrasındaki yenilenme ve kentin büyümesi dönemlerinde İtalyan etkisi olarak Venedik mimarisi örneği olan binalar yapılmış daracık sokakları, sarı sıcak görüntüsü, kafe restoran ve küçük dükkânları ile Mdina çok fazla turist çekiyor. Yine duvarlarla çevrili ve kapılardan girilen bu şehrin girişi de Game of Thrones’ta kullanılan mekânlardan… Mdina’da yemek yemek ya da bir şeyler içip mola vermek için Palazzo de Piro’yu öneririm. Binada çok keyifli bir de müze var. Gündelik hayatta ve farklı mesleklerde kullanılan el aletlerinin ve eşyaların sergilendiği küçük bir özel müze ve ücretsiz gezilebiliyor.

Yeme İçme

Malta aperatif tabağı (Tavşan Sucuğu, Gozo peynir çeşitleri, kurutulmuş domates, humus, yeşil zeytin ve ezmeye benzer bir sos, Malta’ya özgü yuvarlar ince bir kraker ile geliyor. Ana yemek siparişlerinde aperatif boy isteyin yoksa çok büyük tabaklar gelebilir. Ayrıca adada bolca tavşan yeniyor. Ama eti az ve biraz sert. İyi pişiren yerlerde lezzetli… Tabi ki İtalyan Mutfağı başta olmak üzere Akdeniz ağırlıklı bir lezzet anlayışı var.  Ve deniz mahsulleri bolca her yerde...

Etiketler: kültür

Yazdır e-Posta