Henri Cartier - Bresson
Makale

Henri Cartier - Bresson

“Fotoğraf çekmek; insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam biçimidir."

Fotoğrafta ‘kritik an’ vurgusu ile gerçekliğin peşine düşen, Magnum Photos kurucularından Henri Cartier-Bresson, 1932'de Fildişi Sahili'nde yakalandığı hastalık yüzünden ölümden döndükten sonra, Leica kamerası ile ömür boyu sürecek bir fotoğraf tutkusuna kapılır. İnsanların ve gerçekçiliğin peşine düşer...

Derleyen: Nihan ÖZGEN

Henri Cartier – Bresson’un genetik bir görsel becerisi olduğu kesin! Çünkü babasının çok iyi çizim yaptığını bir röportajında dile getiriyor. Erkek kardeşi ise gelecek vadeden iyi bir ressammış ancak 1. Dünya Savaşı’nın başlarında öldürülmüş ve bundan sebep Bresson, ilk gençlik yıllarında resmin çekiciliğine kapılarak kardeşinin arkadaşlarıyla resim çalışmıştır. Ve sonrasında iki yıl (1927-1928) Kübist ressam ve aynı zamanda iyi bir öğretmen olan André Lhote’un atölyesinde resim çalışmaya devam etmiştir. Bir zaman sonra yaptığı çalışmaların Lhote’un resimlerine benzemesinden endişe duyduğu için ressamın yanından ayrılmıştır.

Ailesinin zenginliğini pek önemsemeyen Bresson, 23 yaşında kısıtlı parayla gittiği Fildişi Sahili’nde sıtmaya yakalanmış, ölümden dönmüş ve bir daha asla gitmemek üzere Afrika’dan ayrılmıştır. Bu olay onun miladı olmuş, keşfettiği bir Leica sayesinde gerçekliği bir anda heykeltıraş gibi oyan ve biçimlendiren yeni çizim yönteminin, yani fotoğrafın peşine düşmüştür. Aslında hem çizim hem de fotoğraf için geçerli olan ‘bakma eylemi’yle oyunlar oynamaktadır.

Artık 50 mm Leica ile yaşam boyu sürecek tutkusu başlamıştı. Görülmesi zor nesneleri küçük lensiyle yakalıyordu. 1933'te New York'taki Julien Levy Galerisi'nde ilk sergisini açtı. Daha sonra Jean Renoir ile filmler yaptı.

1940'ta savaş esiri olarak alındı, 1943'te üçüncü girişiminde Nazi Kampı’ndan kaçtı ve ardından mahkûmlara ve kaçaklara yardım etmek için bir yeraltı örgütüne katıldı. 1945'te bir grup profesyonel gazeteciyle birlikte Paris'in kurtuluşunu fotoğrafladı ve ardından Le Retour (Dönüş) belgeselini çekti.

1947'de Robert Capa, George Rodger, David Seymour (Chim) ve William Vandivert ile birlikte Magnum Photos'u kurdu. Üç yıl doğuda seyahat ettikten sonra, 1952'de Avrupa'ya döndü ve ilk kitabı Images à la Sauvette'i (The Decisive Moment – Karar Anı) yayınladı.

1968'den itibaren fotoğraf faaliyetlerini kısıtlamaya başladı, çizim ve boyamaya odaklanmayı tercih etti. 2003 yılında eşi ve kızıyla birlikte, eserlerinin korunması için Paris'te Fondation Henri Cartier-Bresson'u kurdu. Olağanüstü sayıda ödülü olan ve fahri doktora alan Cartier-Bresson, 96. doğum gününe birkaç hafta kala, 3 Ağustos 2004'te Provence'taki evinde hayatını kaybetti.

“Magnum bir düşünce topluluğu, paylaşılan insani bir kalite, dünyada neler olup bittiğine ilişkin merak, olana saygı, görsel uyarlamaya arzu duymaktır.”

Fotoğrafçılığı

Fotoğrafçılığa yaklaşımını bu cümlelerle ifade ediyor: “Benim için fotoğraf makinesi bir eskiz defteri, bir sezgi ve kendiliğindenlik aracı, görsel olarak aynı anda hem sorgulayan hem de karar veren anın efendisi. Dünyaya bir anlam vermek için kadrajdan bakan, onun içinde hissetmeli kendini. Bu duruş; odaklanmayı, zihin disiplinini, duyarlılığı ve bir geometri duygusunu gerektirir. İfadenin basitliğine büyük bir tutumlulukla varılır. Kişi her zaman hem özneye hem de kendisine büyük bir saygıyla fotoğraf çekmelidir.”

Fotoğraf kariyeri boyunca hep 35mm’ye sadık kalmış ve ‘gözünün uzantısı’ olarak tanımladığı Leica’sını gözü gibi yanında taşımıştır. Önemli ajanslar ve dergilere fotoğraf sağlamış, böylece dünyayı gezme şansını yakalamıştır. Meslek hayatında önemli yer tutan ‘The Decisive Moment’ kitabının ardından, 1960 yılında 400 baskılık retrospektif sergisi Amerika turuna çıkmıştır.

Uzun yıllar foto muhabiri olarak çalıştığı için, gördüklerini tek çarpıcı kare ile anlatmaya alışkındır. Haberciliği çok iyi bilmesi ve fotoğrafın sosyal etkileşimdeki rolünü çok iyi kavraması, eserlerini eşsiz kılmıştır. Eleştirmenlerin bazıları onun sadece bir ‘şipşak’ ya da ‘bas-çek’ fotografçısı olduğundan bahsetse de; ışığı, gölgeleri, insan duygularını ve karakterleri üstün beceriyle kullanımı, bas-çek fotoğrafların çok ötesindedir!

Her fotoğrafında insan detayları çok önemli yer tutar ve gerçekçilik onun vazgeçilmezidir. Yine de romantizmi elden bırakmaz ve izleyicisini şaşırtmaya devam eder.

Fotoğraflarını 35mm, 50 mm lense sahip manuel makinelerle çekmiş, doğa çekimlerinde çok nadir zoom lensler kullanmıştır.

Fotoğraf eğitimi konusunda da fikirlerini dile getirmiştir. Tüm okullarda; tıpkı edebiyat, tarih, matematik gibi görsel bir eğitimin verilmesi gerektiğini düşünmüş, yabancı dilde gramer öğrenildiği gibi, fotoğrafta da görsel gramer öğrenilmesini doğru bulduğunu dile getirmiştir. Çünkü ona göre fotoğrafın içeriğini; ritim duygusu, şekil ve tonlar desteklemektedir.

Bresson’a göre düşünme, fotoğrafı çekmeden önce ve çektikten sonra yer alması gereken bir süreçtir. Fotoğraf çekerken asla düşünülmemelidir. Başarı, kişinin genel kültür düzeyine, değer yargılarına, zihninin berraklığına ve canlılığına bağlıdır. En çok korkulması gereken tehlike; yapay, yaşama aykırı olan şeylerdir.

Yaklaşık yarım yüzyıl fotoğraf çeken usta fotoğrafçı; gerçekçi, güçlü ve özgün kompozisyonları sayesinde, fotoğrafçılık tarihine derin izler bırakmıştır.

 

Etiketler: fotoğraf, ileri fotoğrafçılık

Yazdır e-Posta