• Anasayfa
  • Makale
  • Otoportre'den Selfie'ye / Rönesans Otoportrelerinden Selfie (Özçekim) Fotoğraflarına
Otoportre'den Selfie'ye / Rönesans Otoportrelerinden Selfie (Özçekim) Fotoğraflarına
Makale

Otoportre'den Selfie'ye / Rönesans Otoportrelerinden Selfie (Özçekim) Fotoğraflarına

Kendimizi genellikle başkalarının değerlendirmeleri ve görüşleri aracılığıyla tanımlamaya çalışıyoruz. Kişisel imaj yaratma çabaları aynı zamanda insan olmanın da içsel bir parçası.

“Kendimi nasıl sunayım?” gibi sorulara neden olan otoportre ile “Ne giymeliyim?”, “Neyi öne çıkarmak istiyorum?” ve “Neyi saklamak istiyorum?”, “Kaç kişi görecek ve beğenecek?” beklentileri ile sosyal medyada paylaşıma sunulmuş özçekim (selfie) arasında muhakkak bir benzerlik var. Görmek ve görülmek temel insani arzularıdır ve bu, özçekim için adeta bir temel oluşturmuştur.

Yazı: Maruf ŞİNİK

 Özçekimler yeni bir şey değil. Bakış açısı yeni değil; yeni olan yayın şeklidir. Kökleri otoportreye kadar uzanır. Ve otoportre, sanatın kendisi kadar zamansızdır.

İnsanlar tarihin her döneminde somut biçimde kendi görüntülerinin cazibesine kapıldılar. Mitolojide Narcisus kendi yansımasına âşık olmuş. Bu bilindik olayda, sudaki yansıma tarihte bilinen ilk fotografik görüntü sayılabilir.

  • Otoportre, bir sanatçının çizdiği, boyadığı, fotoğrafladığı veya heykelini yaptığı kendi temsilidir.
  • Özçekim (selfie), kendini içeren (genellikle başka bir kişiyle veya bir grubun parçası olarak) ve özellikle sosyal ağlarda yayınlamak için dijital kamera kullanılarak kişinin kendisi tarafından çekilen bir fotoğraf türüdür.

Gelin Şimdi Özçekimin Çıkış Noktasına Bakalım 

2002 yılında Nathan Hope, bir sosyal medya platformunda ‘Hopey’ kullanıcı adıyla, sarhoş olduğu bir gecede düşüp dudağını patlatması sonucu yaşadığı durumu paylaşmıştı. Burada ilk kez selfie kelimesini kullandı. Sonrasında bu kelime öylesine rağbet gördü ki 2013 yılında, kelime Oxford Sözlüğü'ne eklendi ve onu "kişinin kendi başına çektiği, tipik olarak bir akıllı telefon veya web kamerası ile çekilen ve sosyal medya aracılığıyla paylaşılan bir fotoğraf" olarak tanımladı. 2014 yılında Oxford Sözlüğü tarafından “Selfie” yılın sözü seçildi.

Özçekim fotoğrafçılığı genellikle 21. yüzyılın başlarının kültürel bir kitle fenomeni olarak düşünülür ve kameralı akıllı telefonun gelişimi ile ilgilidir. Bununla birlikte Batı kültürü, Rönesans günlerinden beri kendini tasvir etmeye oldukça aşinadır. Çok daha geriye gidecek olursak otoportre, Eski Mısır'dan kalma köklü bir portre sanatı biçimidir. O zamandan beri, birçok eski ustanın yanı sıra çağdaş sanatçılar, sanatsal, ticari ve kişisel tanıtım nedenleriyle otoportrelerini yapmışlardır. Nitekim sanat tarihi, bazen duygusal nedenlerle, tekrarlayan otoportreler yapan birçok sanatçı örneğine tanık olmuştur.

Gelin Şimdi Sanat Tarihinde Biraz Gezinelim

Bak, Karısı Taheri ile otoportre (MÖ 1353-1336) Kuvarsit. Mısır Müzesi, Berlin.

Antik çağlardan günümüze kalan en eski otoportrelerden biri, Mısır Firavunu Akhenaten'in baş heykeltıraşı Bak'ın portresidir.

15. yüzyıldan itibaren otoportre eserlerin ortaya çıkmaya başladığını görebiliriz. Otoportrelerin ortaya çıkışı, sanatta lineer perspektifin yeniden kullanılmasıyla ve ilk yüksek kaliteli aynalar gibi teknik buluşlar ve gelişmelerle yakından ilgilidir.

İlk otoportreler günümüz fotoğraf çekimlerine benziyordu. Sanatçılar kendilerini tarihi, mitolojik veya dini resimlerde kalabalık sahneler halinde resmediyorlardı.

  • Jan van Eyck'in kendi imajı, Arnolfini'nin Düğünü (1434) bir aynada görülebilir.
  • Diego Velázquez, kendisini İspanyol kraliyet ailesinin bir portresi olan Las Meniñas'a (1656) resmetti.

Diego Velázquez Las Meninas  (1656)

İtalyan ressamlar otoportre konusuna pek sıcak bakmıyorlardı. Onun yerine kendilerini kalabalık içerisinde tasvir etmeyi tercih ediyorlardı.

Son Yargı Michelangelo (1536-1541), Fresk, Vatikan

Jan van Eyck resimlerini ismi “Johannes de Eyck” ile imzalayan ilk ressamlardan biridir. Yaptığı resimlerin bazılarında Yunan harfleriyle yazılan bir motto da yer almaktadır: “Als ich kan” (Elimden geldiğince).

Jan van Eyck - Kırmızı Türbanlı Adamın Portresi (1433)

Alman sanatçı Albrecht Durer, otoportre yapan ilk sanatçı olmasa da sistematik bir şekilde otoportreler yapan ilk sanatçı olarak anılır. Durer, hayatının ilk yarısında bir dizi seçkin otoportre yaptı. En eskisi 1484'te, sadece 13 yaşındayken silverpoint ile çizildi. Bu imgelerde Durer, bir sanatçı olarak kimliğini inşa eder ya da biçimlendirir. 

Ayrıca “AD” logosunu kullanarak kültürel bir fenomenin de temellerini oluşturmuştur: Marka. Durer, bugün kendi markası olarak adlandırdığımız şeyin kesinlikle farkındaydı. 1490'ların ortalarında eserlerine baş harfleriyle imza atmaya başladı. Gerçekten de, 'AD' monogramı o kadar saygın ve değerli hale geldi ki eserlerini kopyalayan sanatçılar tarafından defalarca taklit edildi. Hatta Durer bunlardan birini, Bologna'nın Marcantonio Raimondi'sini mahkemeye vererek sanat tarihindeki ilk telif hakkı davasını açtı.

Otoportre denilince sanat yoluyla benliği yoğun bir şekilde inceleyen ilk sanatçı olarak takdir edilen Rembrandt van Rijn’den söz etmemek olmaz.

Rembrant van Rijn, kırk yıl boyunca yaklaşık 50 resim, 32 gravür ve 7 çizim dâhil olmak üzere hayatı boyunca yaklaşık 100 otoportre yaptı.

Bunların dışında Gustave Courbet, Claude Monet, Paul Gauguin, Vincent van Gogh, Paul Cézanne, Edvard Munch, Frida Kahlo, Salvador Dali gibi pek çok sanatçı çeşitli nedenlerle otoportreler yapmışlardır.

Şimdi Fotoğraf Dünyasında Neler Olmuş Göz Atalım

Fotoğrafın ortaya çıkışından bu yana, kişinin dış görünüşünün sadık kayıtlarını yapma yeteneği, çağdaş yaşamın her yerde bulunan bir özelliği haline geldi. Akıllı telefonların sağladığı kamera ve dijital fotoğrafçılığın yaygın kullanılabilirliği, otoportre eylemini çoğu insan için kolay ulaşılabilir hale getirdi. Bu yeni imge gövdesine atıfta bulunmak için 'selfie' teriminin türetilmesi, kendini tasvir etme pratiğinde derin bir değişime işaret ediyor. 1839'da amatör kimyager Robert Cornelius kendi görüntüsünü yakalayan ilk kişi oldu.

“Şimdiye kadar çekilmiş ilk hafif resim, 1839” Robert Cornelius

Ama hikâye burada bitmiyor. Aynı yıl, Hippolyte Bayard da görüntü yakalamanın bir yolunu arıyordu. Sonunda Polaroid'e benzer bir fotoğrafik süreç icat etti. Bunu yapmak için bir dizi deney yaptı ve bu süreçte kendi fotoğraflarını çekti. Bu, Robert Cornelius'tan altı ay önce ilk fotoğrafik otoportrelerini ürettiği anlamına geliyor. Ne yazık ki Bayard'ın üç yıllık deneyleri ve bu çabaları, başka bir yere yatırım yapabilmek için Daguerre'ye çok fazla odaklanmış olan Académie Française tarafından asla tanınmayacak ve gözden kaçırılacaktı. Talihsiz Bayard, yaşadığı hayal kırıklığını, kendini boğulmuş bir adam olarak tasvir ederek dile getirdi.

Bayard'ın fotoğrafı, kurgu bir fotoğrafın bilinen ilk örneğidir ve fotoğrafın resmi “başlangıç” tarihi olarak kabul edilebilecek 1839 tarihinden sadece bir yıl sonra çekilmiştir. Bayard, fotoğrafı, fotoğrafa katkılarından dolayı tanınmamasını protesto etmek için sahneledi.

Instagram’ın aynalı selfie trendini yarattığını düşünüyorsanız tekrar düşünün! Harold Cazneaux, 1910'da zaten bir ayna kullanarak kendi görüntüsünü alıyordu. Daha sonra pek çok sanatçı aynı şeyi takip edecektir.

Harold Cazneaux, 1910

Genç Rus Düşesi Anastasia Nikoleavna, 1913'te zamanın en popüler kamerası olan Kodak Brownie’yi bir aynanın önündeki sandalyeye yerleştirerek, ilk bilinçli ayna özçekimini gerçekleştirdi.

Anastasia Nikoleavna, 1913

 Kendi anlık görüntüsü, bir tür hoşnutsuzluk veya can sıkıntısı ifade ediyor gibi görünüyor. Ergenlik kaygısı olabilir mi?

“Çığlık” resmi ile tanınan Edward Munch 1911 yılında satın aldığı fotoğraf makinesiyle pek çok fotoğraflar çekmiştir. Ama çok sıradan bulduğu bu çalışmaları sergileme ve yayınlama gereği duymamıştır. Ancak yaptığı özçekimlerle bir kesim tarafından selfie’nin babası sıfatı ile anılmaktadır.

Edvard Munch, 1911

İlk kol boyu kamera kullanımı Aralık 1920'de Byron Stüdyosu’nda yapıldı. Kamera öylesine ağırdı ki eski analog kamerayı iki kişinin tutması gerektiriyordu. Şimdi üç parmakla bu tür çekimleri rahatlıkla yapabiliyoruz.

Dünyada bunlar olurken ülkemizde de buna benzer gelişmeler olmaktaydı. Fotografçı, Türk havacılık tarihinde birçok icada imza atmış Emrullah Ali Yıldız, İstanbul’da kurduğu fotoğraf stüdyosunda özel bir bölüm oluşturdu.

Dileyen kişiler buraya girerek kendi pozlarını verip fotoğraflarını kendi çekiyorlardı.

Görçek diye adlandırılan bu stüdyolarda günümüz özçekimlerinin ilk örneklerini görmemiz mümkün. Sonraki yıllarda Sençek gibi isimler ile farklı stüdyolar açılmış.

2014 yılında “selfie” yılın sözcüğü seçildiğinde TDK buna karşılık “özçekim” kelimesini kullanmamızı önerdi. Acaba “görçek” de olabilir miydi diye düşünmeden edemiyor insan.

Özçekimler gündelik hayatımıza girmeye başladıktan sonra pek çok siyasi, devlet adamı, sporcu, sanatçı, film ve TV ünlüsü tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Günümüzde özçekim yapmamış olan neredeyse yok gibidir. Bunda akıllı telefonlara getirilen ön kamera özelliğinin de çok büyük payı olduğunu söylemek gerekir.

Selfie'ler ve otoportreler birçok benzerliği paylaşır. Hem özçekimler hem de otoportreler, farklı teknolojiler kullanan kendi kendini temsil etme biçimleridir. Günümüzde herkes selfie çekiyor, belki aklımıza gelmiyor ama o görüntüler o anki kişisel duygumuzu ya da benliğimizi temsil ediyor.

Çağdaş bir bakış açısıyla özçekim, otoportrenin evrimi olarak düşünülebilir. Bakış açısı yeni değil; yeni olan yayın şeklidir. Fakat insanların büyük çoğunluğu bu konuda bir fikir birliğine sahip değil. Özçekimler fotoğrafçılık pratiklerinden doğar.

Esasen, otoportre ve özçekim, hayatımızın en azından bir bölümünü sürdürmek veya belgelemek isteğine dayanır. Bu nedenle, bu tür çalışmaların birincil amacı, uygulama kalitesi ve araçları farklı olsa bile aynıdır.

Selfie çekenler, seçtikleri poz ve diğer resimsel özelliklerle izleyicilerine sözsüz, sosyal ve duygusal sinyaller veriyor. Kameraya olan uzaklık ve en önemlisi kamera açısı ile belirlenen bu değişkenler, selfie çeken kişinin motivasyonlarını, niyetlerini veya duygusal durumlarını sözsüz olarak iletmeye katkıda bulunuyor.

Göz Ardı Edilmemesi Gereken Durumlardan Biri De Selfie Bağımlılığı

Selfie bağımlılığı veya bazı profesyonellerin tabiriyle selfitis belirtileri, sorunun ciddiyetine göre değişebilir:

  • Borderline Selfitis: Bu, bireyin birden fazla selfie çektiği ancak bunları sosyal medyada yayınlamadığı, altta yatan gelişen durumun ilk tanımlayıcısı olarak hizmet eder.
  • Akut Selfitis: Bağımlının kendisinin birden fazla selfie çekmesi ve hepsini çeşitli sosyal medya platformlarında paylaşması durumudur.
  • Kronik Bencillik: Bağımlı, bu durumda özçekimlerini sürekli tıklamak için doyumsuz bir duygu hisseder ve daha fazla tıklama düşüncesini ortadan kaldıramaz.

Özçekimler üretip paylaşmak, çoğu zaman arkadaşlar ve takipçilerle bağlantı kurmanın eğlenceli bir yoludur, ancak bazen mükemmel fotoğrafın peşinde koşmak ölüm veya yaralanma ile sonuçlanabilir.

Selfie ile ilgili yaralanmaların çoğu dikkat dağınıklığının bir sonucudur; insanlar mükemmel çekim yapmaya o kadar odaklanırlar ki temel güvenliği göz ardı ederler. Kendimizi veya başkalarını tehlikeye atmamak için emniyet tedbirlerine dikkat etmeliyiz.

Ayrıca en çok dikkat çeken pozların başında gelen “V” işaretli fotoğrafların, artan “parmak izi hırsızlığı” vakaları ile ilgili olduğu düşünülüyor.

Selfie'ler kitlelerin halen görüş ayrılığında olduğu bir fenomen olarak ortaya çıktı. Selfie çekmek, paylaşmak ve görüntülemek birçokları için günlük bir eğlence ve alışkanlık iken, bazılarınca selfilerin sıklıkla eleştirilen narsisizm ile ilişkili olduğu düşüncesi de hâkim!

Sezgisel davranışımız aslında keyfidir ve akılcı prosedürlere dayanmamaktadır, ancak bir konu hakkındaki bilgimizi belirli bir hedefe ulaşmak üzere bize yardımcı olurlar. İnsanlar selfie çekerken sezgilerini kullanırlarsa, “bilinçdışı zekâsını” kullanmış olacaklardır. Bu, neredeyse hiç açıklayamayacakları bir şeyi sezgi yoluyla ifade ettikleri anlamına gelir. Genellikle, bir selfie çekmek, özel bir şeyi ifade etme arzusunun peşinden gitmek anlamına gelir. “Selfie meraklıları” kendilerini yaratmak ve/veya tanımlamak isterler. Kendilerine atıfta bulunmak ve içsel durumlarını, ruh hallerini, duygularını ve bilişlerini bir seviyeye indirgemek isterler.

Bu bakış açısına göre, otoportreler ya da özçekimler sadece “patolojik narsisizm”e bir gönderme değildir, bunun yerine kişinin içsel hallerinin özünü taşır. Yerleşik sanat-tarihsel anlamdaki otoportreler aynı zamanda içsel durumları açıklığa kavuşturmak ister.

Önümüzdeki günlerde özçekim - otoportre başlığı altında nitelikli çalışmalar göreceğim inancıyla, herkese bin selam olsun.

 

 

Etiketler: kültür, fotoğraf

Yazdır e-Posta