Makale

Çekim Hikâyesi

Fotoğraf çekerken fotoğrafçının seçimlerini neye göre yaptığını, kararlarını nasıl verdiğini öğrenebileceğimiz kaynak sayısı çok sınırlı. Anlatmayı seven fotoğrafçı sayısı fazla olsa da fotoğrafları üzerine yazan fotoğrafçı neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa gördüğümüz bir fotoğrafın ortaya çıkış aşamalarını, fotoğrafçasından okumak fotoğrafçılığımızın gelişmesi için bence en iyi yöntemdir.

Yazı ve Fotoğraflar: Altan BAL

Kayık ve Deniz

Kayığı görür görmez ilk aklıma gelen, denize çok yakın ama bir o kadar da uzak olmasıydı. Karada tutsak kaldığını düşündüm. Yani gördüğüme bir anlam verdim. Etkili bir fotoğrafı çekebilmenin ilk adımı, fotoğrafınızın ne anlattığına ya da fotoğrafınızla ne anlatmaya çalışacağınıza karar vermektir, yani içeriktir. Şahit olduğunuz durumun sizi neden etkilediğini fark edebilirseniz, fotoğrafınıza bakanlara bu duyguyu-bilgiyi geçirme ihtimaliniz daha yüksek olur. Gerek teknik seçimler, gerek biçimsel seçimler sizin seyirciye geçirmek istediğiniz duyguya-bilgiye bağlıdır. Fotoğrafınızın biçimsel gücü, temel fotoğraf eğitiminde öğretilen sıradan kompozisyon kurallarının bire bir uygulanmasına bağlı değildir. İçeriğinize, anlatmak istediğinize göre yaratıcı seçimler yapmanıza bağlıdır.

Önce düşüncemi basitçe yansıtacak bir kadraj yapıp deklanşöre bastım. Fotoğrafımda denize yakın bir kayık, deniz, gökyüzü ve oltalarının başında bekleyen insanlar yan yana dizilmişti. Eksik olan tek şey, bir fotoğrafa bakmamızın temel sebebi olan başlıktı: Yaratıcılık. Fotoğrafı çekmek için seçtiğim açı bir iddiası olmayan, ortalama bir bakış açısıydı. İkinci karede ise geniş açı objektifimle konuya yaklaşıp fotoğrafın yüzde altmışını kayığın doldurduğu ve seyirciye kayıkta oturuyor hissini verecek bir kadraj yaptım. Geniş açının etkisiyle kayık daha büyük görünecekti. Fotoğrafın sol tarafını kayık kaplayınca, sağ tarafında ilgi çekecek bir durum oluşması gerekiyordu. Ve beklemeye başladım. Yaklaşık 10 dakika sonra beklediğim gibi bir görüntü oluştu. İlk çektiğim fotoğraftan farklı olarak deniz yok olmuştu ama özgürlüğü simgeleyen gökyüzü denizi içerik olarak da biçim olarak da hatırlatıyordu. Üstelik seçtiğim açı sayesinde kayığın yönü gökyüzüne doğru kaymıştı. Gerekli poz seçimini de gökyüzüne göre yaptığım için gökyüzü ve kara arasında bir açıklık-koyuluk farkını da yaratmıştım ki bu da fotoğrafla ilgili kafamdaki cümleye uygun bir sonuçtu. Çektiğim iki fotoğrafı yan yana koyduğum zaman, ikinci fotoğrafın ilkine göre daha yaratıcı bir açıya sahip olduğunu, daha sade fakat kafamdakini seyirciye daha etkili bir şekilde anlattığını düşünüyorum.

Kuklalar

2008 yılında dâhil olduğum bir proje kapsamında Ermenistan’ın Gümrü şehrinde çekim yapma şansı bulmuştum. O sabah rehberle beraber bir fotoğrafçı arkadaşımla beraber, yemek kültürü başlığı altında çekim yapacağımız bir lokantanın mutfağındaydık. Otelden mekâna uzun bir yolu yürüyerek gelmiştik. Çekime başladık. Kısa bir süre sonra fotoğraf makinemin yedek pilini otelde unuttuğumu fark ettim. Üstelik makinedeki pil de bitmek üzereydi. Rehberimizi çekim alanında diğer fotoğrafçı ile bırakarak otele koşturdum fakat dönüşte kayboldum. Birbirine benzeyen, SSCB döneminden kalmış ihtişamlı ama bakımsız binalar arasında kaybolmuştum. Ne yöne gideceğime karar vermek için bir binanın önünde soluklanırken bir an gözüm arkamdaki vitrine kaydı. Kuklalardan oluşmuş bir vitrindi. Binanın üzerindeki Kiril alfabesiyle yazılmış tabeladan bir şey anlamama imkân yoktu. İçeri girdim. 3-4 katlı bir binaydı. Binanın içinde bir yerlerden insan sesleri geliyordu fakat görünürde kimse yoktu. Sese doğru yürüdüm. Duvarlarda, masa üstlerinde, her yerde kuklalar vardı. Lafı uzatmayalım, şans eseri bulduğum bina, bizim çekim planımızda olmayan, Ermenistan’ın en eski kukla tiyatrolarından biriydi. Hafta sonları çocukların çok ilgi gösterdiği önemli bir tiyatroydu. Bir kelime Ermenice bilmeden, tiyatro sakinlerine derdimi anlatmıştım. Oda oda gezmeye başladık tiyatroyu. Ve sonunda bu yazıya konu olan fotoğrafı çektiğim odaya geldik. Odaya girdikten kısa bir süre sonra çektiğim fotoğraf, gerek seçtiğim açı gerek kadrajın karmaşıklığı gerekse kişinin rahat olmayan bakışlarla bana bakması sonucu akılda kalmaktan uzaktı.

Ama bu odada daha iyi bir fotoğraf çekebileceğime emindim. Daha fazla zaman geçirmeye karar verdim. Türkçe, Ermenice birkaç kelimeyle anlaşmaya çalışıyordum. Fotoğraftaki kişinin kukla sanatçısı olduğu öğrendim. Mekânın kuklalarla dolu olduğunu göstermek için biraz eğilip duvarları da görebileceğim bir kadraj yaptım. Bu sırada sanatçımız kuklaları oynatmaya başlamıştı. Kadrajın büyük çoğunluğunun kuklalardan oluşmasına karar verdim. Öndeki kuklalara biraz daha yakınlaştım. Netliği sanatçımıza kaydırarak gözün daha fazla orada kalmasını sağladım. Artık değerli bir karar anı lazımdı. Çok kısa bir zaman sonra kukla sanatçısı, kuklayı oynatırken doğal olarak kuklaya baktı. Fotoğraftaki kişilerin durağan, sanki hayat boyu hiç kımıldamayacakmış gibi bir şekle girmesini çok fotoğrafik bulmuyorum. Bu yüzden küçük bir mimik de olsa bir hareketi kayda geçmek benim için çok değerli.

Ayna Ayna Söyle Bana

Yenikapı-Hacıosman metro hattının Haliç durağı inşaatında, Küçük Pazar semtinin Eminönü ile birleştiği yerlerde inşaat alanları oluşmuştu. Yayalar kısıtlanmış alanlardan yürüyebiliyorlardı. Esnaf için de sıkıntılı bir durumdu. Alanları daralan seyyar satıcılar, vitrinleri kapanan dükkânlar… Ayna satan bir dükkân süslü aynalarını bu alana asarak teşhir etmeyi akıl etmişti. İlk gördüğünüz anda dikkat çekici bir görüntüydü: Süslü, gösterişli ve dikkat çekici bir ayna, inşaat alanının içinde yayalara ayrılmış bir alana açılmıştı. Etkili bir fotoğraf elde edeceğimi fark etmiştim. Aynanın önünden çok insan geçtiği için sade ve güçlü bir fotoğraf elde etmek zordu. Beklemeye başladım. Seyirciye bir ayna göstereceksem, aynanın neyi yansıttığı da önemliydi. Beklemeye devam ettim. Aklıma bir fikir geldi: Arkada bir kalabalık, aynada da tek bir kişi gösterirsem seyircinin zihninde “yalnızlık” düşüncesini uyandırabilirim diye düşündüm. Ve beklemeye başladım. Bir fotoğrafçının en önemli becerisi, gerektiğinde beklemeyi bilmesidir. Fotoğrafçılıktan konuşurken anı yakalamak, “o an deklanşöre basmak”, “doğru yerde doğru zamanda olmak” şeklindeki tüm saptamalar kulağa hoş gelse de fotoğrafçılık, diğer görsel sanatlar gibi tasarıma dayalı bir üretim şeklidir. Bu tasarım zaman zaman kâğıt üzerinde yazarak çizerek değil de kafamızın içinde olması gereken bir süreçtir. Gördüğümüzü kopyalamak yetmez. Gördüğümüzden yola çıkarak seyircinin de kafasında bir anlam yaratmaya çalışmalıyız. Elbette ki sizin kafanızdaki anlam yüzde yüz seyircinin kafasında oluşmaz. Sanat alanında üretilen eserlerin de kurduğu iletişim biraz böyledir. Üretenin esere yüklediği anlam, seyircinin kafasında başka bir şeye dönüşür ve seyirci de yeni anlamlar yükleyerek eserin anlamını çoğaltır, zenginleştirir. Bir fotoğraf gösterdiklerine yüklediği anlamlarla akılda kalıcı olabilir.

Beklemeye devam ederken arada elbette fotoğraflar çektim. Ama sonucu fotoğrafı çekerken anlamıştım. Yatay kadrajda aynada yansıyan adamı da göreceğimiz için fotoğrafın gücü azalacaktı. O yüzden dik kadraj çektim. Üstelik dik kadrajda kadraja giren otelin bakımsız hali, aynanın gösterişi ile bir zıtlık oluşturuyordu.

Etiketler: kültür, sanat

Yazdır e-Posta