Makale

Belize Latin Amerika’da Dikkatlerden Kaçan Bir Güzellik…

Belize, Meksika sonrası ve Guatemala öncesi sakin bir kumsal tatili geçirmeyi planlayarak gittiğim ancak beni her gün inanılması güç yeni sürprizlerle karşılayan bir yer olarak unutulmaz hatıralarla uğurladı.

Yazı ve Fotoğraflar: Efe TANAY

Instagram: @efetanay

Belize, Orta Amerika’da yer alan ve resmi dili İngilizce olan bir kıyı ülkesidir. 1973’ten önceki kaynaklarda adı İngiliz Hondurası olarak geçen ülke, yıllarca İngiltere sömürgesi olarak kalmış ve ancak 1981 yılında bağımsızlığını alabilmiştir. Amerika’nın keşfinden önce Mayalar’ın yaşadığı ülkede, yüzyıllar içerisinde Avrupa ve Afrika halklarının karışımı ile harmanlanmış bir halk oluşmuştur.

Latin Amerika’da nüfus yoğunluğu en az olan ülke olmasının da etkisiyle mükemmel korunmuş ormanlara ve doğal ortamda yaşayan Jaguar gibi eşsiz hayvanlara sahiptir. Belize her sene artan rakamlarla dünyanın birçok yerinden olağanüstü deneyimler arayan dalgıçları ağırlamaktadır.

Doğa şekillenirken her yerde farklı güzellikler oluşturmuştur ama Karayipler’i ziyaret edenler, doğal güzellikler konusunda bu bölgeye biraz bonkör davranıldığını düşünebilir. Gerçekliğine tereddüt ederek izlediğiniz belgesellerdeki o inanılmaz deniz hayvanlarının birçoğu tam da Karayipler ve Orta Amerika’nın bu bölgesinde bulunmaktadır. Güzel doğası ve ikliminin yanı sıra tarihçilerin her zaman merakını uyandırmış olan Mayalar’a ev sahipliği yapmıştır bu topraklar. Maya piramitleri ve eserleri, etkileyici okyanusları ve doğasından öte başka güzelliklerinin de olduğunun kanıtıdır.

Seyahatlerimde bilinmeyen veya pek ilgi görmeyen yerleri gezmek benim için hep çekici olmuştur. Belize de işte tam böyle bir ülke! Çevresi popüler ülkelerle dolu ama kendisi pek bilinmiyor. Adeta kayıp bir inci misali, Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının arasında fark edilmeyi bekliyor. Yıllar önce Çin’de tanıştığım bir kız arkadaşımla Kaliforniya’da buluşup, ardından Meksika ve sonrasında da Guatemala’yı gezmiştik. İşte bu rotanın arasına bir de az bilinen Belize’yi ekledik. Az bilinen yerlere gitmenin her zaman farklı zorlukları olsa da hiç pişman olmadığım, gayet etkileyici bir durak oldu Belize.

Caye Caulker ve Büyük Mavi Delik

Belize’de, Caye Caulker ve San Pedro, turistlerin en çok ziyaret ettiği adalardır ama zaman ayırmak isterseniz rutinden çıkıp çok daha farklı yerler keşfedebilirsiniz. Belize’de her bütçeye ve her tip tatile uygun olabilecek, turizme açık birçok ada bulunmakta. Mercan kayalıkları da dâhil edilerek sayıldığında, 450 adaya sahiptir bu ufak ülke. Bu ülke bize, ıssız, sakin balayı adalarından, süper lüks tatile uygun adalara veya gençlerin tercih ettiği hareketli hayata sahip adalardan, dalgıçların ve deniz hayatı meraklılarının yoğunlaştığı adalara kadar bol tercih imkânı sunuyor. Hemen hepsinin ortak özelliği ise yılın her zamanı mükemmel bir iklime sahip olmalarıdır. Biz bir ucundan diğerine 20 dakikada yürüyebileceğiniz kadar ufak olan Caye Caulker Adası’nı tercih etmiştik. Bu minik adayı tercih etmemize etken, havaalanına sahip olmasıydı. Birçok kâşife göre dünyanın en müthiş doğa harikası olan Büyük Mavi Delik buradan çok uzakta değildi ve oraya yapacağımız ziyaretimizi denizden değil havadan yapmayı planlamıştık.

 “Belgesel Kanalı Discovery, Büyük Mavi Delik’i, “Dünya Üzerinde Görülmesi Gereken 10 İnanılmaz Yer” sıralamasında 1. sıraya koymuştur.”

İnanılmaz renk uyumu ve kalemle çizilmişçesine düzgün dairesel şekli ile büyük mavi delik, doğanın etkileyici sanat çalışmalarından biri kesinlikle. Genelde görene dek gerçekliğine inanamayacağınız yerlerin ötesinde bu oluşum, görseniz de inanmakta zorlanacağınız derecede etkileyici. Burası, araştırmalara göre 153 bin yıl önce şekillenmeye başlamıştır. Binlerce yıl önce denizlerin daha basık olduğu dönemden yükseldiği döneme geçerken, mağaranın sonradan su ile dolduğu tespit edilmiştir. UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul edilen bu doğa harikası, 124 metre derinliğindedir. Burası ayrıca meşhur Kaptan Cousteau tarafından dünyanın en iyi 10 dalış bölgesinden biri olarak nitelendirilmiştir ancak derine dalış yapamayacaklar için bu bölgeye denizden gitmek pek de ilginç değil. Burası yukarıdan bakıldığında daha etkileyici görünüyor. Biz de ufak bir araba boyutundaki Cessna tipi tek motorlu uçak ile kaldığımız adadan havalanıp, yukarıdan ziyaret ediyoruz Büyük Mavi Delik’i. Yanına kadar alçalıp, üzerinde daireler atıyoruz. Pilotumuz neredeyse bizim kadar heyecanlı. “Üzerinde kim bilir kaçıncı uçuşum ama beni hala etkiliyor” diyor.

Deniz Turizmi

Belize’yi “Batı Hint adalarının en gözde resifi” olarak adlandırmıştır 1842 yılında Charles Darwin. O günden bugüne de pek bozulduğu söylenemez deniz hayatının. Hatta öyle ki derine balık ağı atmanın denizdeki doğal hayata zarar vermesi ve resifleri bozuyor olması sebebiyle Belize bu şekilde balık avlanmasını yasaklayan ilk ülke olmuştur.

Tecrübeli rehberimiz Carlos eşliğinde köpekbalıkları ve dev vatozlarla yüzmek için Caye Caulker’dan açılıyoruz. Yıllarca belgesellerde izlediğimiz ve her zaman hayalini kurduğum bir anı, uzun uğraşlar sonucu yaşıyoruz. Carlos, balıkların ilgisini çekmek için denize yem attığında, onayını beklemeden suda buluyorum kendimi. Daha sonra cesaret alan birkaç kişi daha suya girdi ise de ufak köpekbalıkları ve nadiren de olsa öldürücü olabilen dev vatozlarla yüzmek kulağa biraz korkunç geliyor.

Dev vatozlarla ve ufak köpekbalıklarıyla gayet sakin ve güzel bir yüzüş gerçekleştiriyoruz. Su altı kameramız olmadığı için etkileyici görüntüler alamasak da hayat boyu unutamayacağım etkileyici anılar ediniyorum. Her birine dokunup, hepsiyle birlikte bu berrak sığ sularda yüzüyorum.

O esnada dikenli vatoz saldırısı sonucu hayatını kaybeden Avustralyalı meşhur belgeselci ve hayvan dostu Steve Irwin geliyor aklıma. Ayrıca timsah avcısı olarak da bilinen ve benim gibi birçok macera severin saygı duyduğu biridir Steve Irwin. Düzinelerce vahşi hayvan karşılaşmasında tecrübesi ve soğukkanlılığı ile zarar görmemiştir ama Steve’in son karşılaşması çok ama çok nadiren saldıran bir dikenli vatoz ile olmuş ve vatozun dikeni tekrar tekrar Steve’in kalbine isabet etmiştir. O an yanında olan hem kameramanı hem de arkadaşı Justin Kyons, Steve’i tekneye çıkartmış fakat doğal hayat uzmanı Steve kurtarılamamıştır. Daha sonra katıldığı bir televizyon programında Justin, Steve’in son sözlerinin “ölüyorum” olduğunu söylemiştir. O dönem doğaseverleri derinden etkileyen bu kaza sonrası unutulmayan Steve Irwin’in adı, geçtiğimiz yıl Hollywood’un ünlüler kaldırımında yerini almıştır.

Bu olay sonrası dev vatozlara karşı büyük bir korku oluşmuşsa da aslında bu hayvanlar çok sakindir. Vatozların yanı sıra beraber yüzmüş olduğum köpekbalıkları ise bir metre civarında büyüyen ve insanlara saldırmayan, ısırsalar dahi hayati tehlike oluşturma ihtimali olmayan türdendi.

Steve Irwin

Amerika’nın Keşfinin Bilinmeyen Hikayesi

1492 yılında İspanya’dan yola çıkan Christopher Columbus, Avrupalılar’ın bilmediği yeni bir kıta bulduğunda, aslında Hindistan’a vardığını düşünmüştü. Burada yaşayan halklara birçok dilde Hintli denmesi ise yıllarca farkına varılmayan bu yanlıştan kaynaklanmaktadır.

Bilim Adamı Amerigo Vespucci, Columbus’tan sonra bu bölgeye giden ilk kişilerden olup, buranın aslında Hindistan değil, yeni bir yer olduğu düşüncesini ortaya atan ilk kişi olmuştur. Bu düşüncesi üzerine Alman haritacı Martin Waldseemüller’i ikna eder ve Waldseemüller, Mattias Ringman ile beraber 1507 yılında, Columbus’un ölümünden bir yıl sonra, Yeni Dünya olarak adlandırılan bu bölgenin haritasını çıkartır. Amerigo Vespucci’nin Latinceleştirilmiş ismi olan “Americus” adı ile yayımlanan bu harita Yeni Dünya’ya seyahat edeceklerin vazgeçilmez yol göstericisi olur ve haritanın etkisi ile bölge zamanla haritanın ismi olan “Amerika” adını alır. Columbus yeni bir kıta keşfetmiş olduğunun farkında olmadan hayatını kaybetmiştir. Bir başka ilginç durum ise bilginin böylesine yavaş yayıldığı bu çağda, Waldseemüller haritasının bu denli etki yarattığını göremeden ölmüş, Vespucci de bütün bir kıtanın kendi ismi ile anıldığına şahit olamadan hayatını kaybetmiştir.

Columbus’tan Piri Reis’e

1929 yılında Topkapı Sarayı’nda yüzlerce yıllık bir harita bulunmuş, incelemeler sonucunda ise Piri Reis adında bir denizci tarafından çizilmiş olan bu dünya haritasının, zamanının çok ötesinde bir doğrulukta olduğu kanısına varılmıştı. Osmanlı’nın gitmediği görmediği bölgeleri gösteren bu haritanın esrarı aslında, 1501 yılında Osmanlı donanmasından Kemal Reis’in İspanya’nın Valensiya şehri yakınlarında yedi İspanyol gemisini ele geçirmesi ile bağlantılıdır. Esirlerinden birisinin Columbus ile batıda denizin karanlığını geçerek gittikleri yolculuğu hakkında anlattıkları ve oradan getirdiği şeyler Kemal Reis’i büyülemiştir. Piri Reis ise o yıllarda tecrübe kazanmakta olan genç bir denizcidir ve ayrıca Kemal Reis’in de yeğenidir. Amcası ile birçok sefere katılmış, yazmış olduğu Kitab-ı Bahriye’de bundan da bahsetmiştir. Piri Reis yüzyıllar sonra farkına varılan değerli eserini, İspanyol ve Portekizliler’in haritaları da dâhil olmak üzere birçok iyi haritayı matematiksel titizlik ile bir araya getirerek oluşturmuştur. Waldseemüller’in haritasının günümüze dek kalan tek kopyası da Piri Reis’inki gibi 20. yüzyılın başında şans eseri bulunmuştur. Günümüzden 500 yıl önce bilgi yavaş yayıldığı gibi, ileriki nesillere de çok zor ulaşabilmiştir. Waldseemüller’in ve Piri Reis’in haritaları yakın tarihte, şans eseri bulunmuş olsalar da bu eşsiz eserlerin gerçek hikâyelerini hala tam olarak bilememekteyiz.

Caye Caulker

Mayalar ve Maya Tapınak Şehirleri

Mayalar Avrupa istilası ile büyük bir nüfus kaybına uğramıştır. Avrupalı akınlarına karşı yaptıkları savaşlardan çok, Avrupalılar’dan bulaşan hastalıklar sebebiyle soyları ciddi oranda azalmıştır. Avrupa’da mevcut olan hastalıkların dünyanın yeni keşfedilmiş bu bölgesinde olmaması sebebiyle, aslında Avrupa’da ölümcül riski olmayan birçok basit hastalık, Mayalar, Aztekler ve İnkalar üzerinde çok büyük oranda ölümlere yol açmıştır.

Mayaların izini sürerken, Belize’de San Ignacio şehrinde bulunan 3200 yıllık Cahal Pech adlı iyi korunmuş olan kalıntıları ziyaret etmeye karar vermiştik. Şehir merkezinden yalnızca 30 dakikalık yürüyüşle ulaşmış olsak da şehre bu kadar yakın olan bu büyük kalıntıların 1950 yılında keşfedildiğini öğrenmek beni şaşırtmıştı. Mimari açıdan, Mısır piramitleri hariç tutulduğunda, döneminin çok ilerisindedir Maya piramitleri. Mısır’dakilerden yaklaşık bin yıl yeni, onlardan daha az komplike ve daha ufak olsalar da modern dünyanın gelişmelerinden uzakta, neredeyse Mısır piramitleri ile yarışır derecede ihtişamlı eserlerdir.

 Maya Piramidi - San İgnacip

Etiketler: kültür, fotoğraf

Yazdır